İĞDE KOKULU AŞK
Dilimde parçalanmış bir öykünün buruk tadı.
Yansız bir yitirişin ardı sıra, bütün kâğıt parçaları güz rengi.
Kimsesiz bir cinnetim. Tenimi sıyırıyorum bedenimden, bütün aynaları
ters/yüz ediyorum; bu ben değilim derken. Düşüşler ardı toplamım çürümüş
sözcükler kadarken; üç kuruşa satmaya çalışıyorum gönlümü ikinci sınıf
bir pazar köşesinde. Avuç aralarımda tüccarsı bir çaba; bedeli ödenmiş
gözyaşlarından ne daha değerlidir ki?
Sana bir sırrı tam da şu an açık ediyorum hayat; senin çıkmazın benim
sokağım değil. Bakma yüzüme iffetsiz bir kadın tebessümüyle; uzuvlarımda
saklı ihanetlerim. Dokunsam tüm dünya balçığa bulayacak kendini. Akla
kendini benden. Akla ve sakın..
Usumda yıkımlar var, yine iğde kokulu aşk.
Usumda çıplaklığına utancını asmış bir zavallıcık var.
Usum güne devirmez artık gizlisindekini.
Ben çatıma tünemiş martıları AşK zannederken, sokağıma çocuk telaşında
damlalar d/üşüyor. Ayaz bir üşümeğe tutuluyor tutkusu yitmiş her düş.
Ağzında serkeş cümleler basılı birkaç fahişe şahit tutuluyor; tutsak
ruhumun tükeniş anına. Tanrı durmadan sus emri verirken, mutlu bir yitiş
seslenişi var aslında dudak aramda. Sana bir sırrı tam da şu an açık
ediyorum hayat. Senin kafes aralığı yalnızlığını gagalıyor çığırtkan
martılarım.
Ardımda kalanı geniş açıya sıkıştırmışlar cesaret yığınaklarında.
Her yanı zincir şıngırtıları. Her yanı siyah beyaz fotoğraf kaçkını.
Kambur sevinçlerden arta kalan müsvedde bir dokunuşum.
Sesini duyur bana…
Günlerdir üzerime çullanan gölgelerden kurtaramıyorum mahremiyetimi.
Tütün artığı bir anda dünya sorguluyor beni. Dilimin tadı buruk, en az
öykülerim kadar. Şimdi kim sevişiyor seninle, kim dokunuyor acı
duyumsamalarımıza çekilmiş çizgilerine ve saklılarına? Terlemiş
bakışlarım bir fotoğrafın ağırlığında renkleri boca ediyor An’ıma. Kokun
yok, boğuk bir geceyim; yastık altı ediliyorum ıslak susuşlarımla
birlikte.
Karanlığım, yokluğunda tekleyen zaman kadar. Ah iğde kokulu aşk, bilmez
misin ki , Tanrının yüzü insanın sevdiğinin yüzüdür. Yüzün yok; aşkın
köşeleri kırık. Yüzün yok; bütün soyut anlamları biriktiriyorum kucağımda.
Melekler öfkeyle kapanmış avuç aramda soluksuz. Yüzün yok; kalbimin
üzerinde tonlarca ağırlık, acı dokunuşlar büyütüyor bağıra çağıra.
Şimdi bir güz yaprağına kendimi sarmalıyorum. Yokluğunda kanatan günleri
yırtıyorum bir bir. Yokluğunla kendini eşleyen ölümü yok sayıyorum. Yüzün
yok; gönlümün sana tutuşması yalan. Bedenimi ufala Tanrı, kırıntılarımı
bas toprağa. Can kırığı bu SON’da iğde kokularına bula ruhumu.
|